İsrail Gezi Blogu - Misafir Yazar - Eslin Amram
- ezgsumer
- Apr 23, 2020
- 7 min read
Updated: Apr 25, 2020
İkinci konuk misafirim Eslin Amram'a İsrail seyahatini ve anılarını paylaştığı için çok teşekkürler. Keyifli okumalar dileriz. 😊
Herkese selamlar, ilk seyahatim olan İsrail ile başlamak istiyorum. İlginç tarihi ile inanılmaz merak uyandıran bir ülke. İlk seyahatim bir tur ile birlikte olmuştu, bu sebeple ziyaret edilecek yerlerde kendimizi programın akışına bırakmıştık. Hala, Tel Aviv’in kış aylarında bile içinizi ısıtan denizi bir an bile aklımdan çıkmıyor...
Sabah erken saatte kalkıp, ilk rotamız olan Atatürk Havalimanında buluştuk. Yaklaşık 60 kişilik bir gruptuk. Özellikle seyahatinizin cuma veya cumartesi günlerine denk gelmemesine özen gösterin çünkü bu günler hem kutsal gün, hem de toplu taşıma inanılmaz az. Biz haftanın ilk günü olan pazar sabahı yola çıkmıştık. Tabi ki mutlaka bir talihsizlik yaşamak gerekirdi seyahatlerin şanından olacak şekilde. THY bir konteyner bavulu Türkiye’de unutmuştu. Yaklaşık 10 kişi kendimizi bavulsuz bir şekilde Tel Aviv Ben Gurion Havalimanı’na derdimizi anlatmaya çalışırken bulduk. Neyse ki derdimizi bir şekilde anlattık ancak günde sadece bir sefer olduğu için bir sonraki gün getirebileceklerdi. Biz de programın aksamaması için gece konaklayacağımız Eilat yakınlarında bulunan Negev Çöl'ü için yola çıktık. İlk rotamız ihtişamlı, çiğ ve engebeli çöl manzarasına sahip olan Eilat şehrindeki Timna Parkı, Negev Çölü’nün en güzel köşelerinden biriydi. Buradaki manzara, turistleri büyüleyen cinstendi. Kumların engin izleri arasına yerleştirilmiş yüksek ve gerçeküstü şekilli kayalarla iç içe geçmiş bir manzaraya sahipti.

Timna’nın antik Mısırlılara kadar uzanan bakır madenciliği tarihi de keşfedilmeye değer. Alan, çöl maceracılarının arayabileceği eski maden milleri ve kaya yazıtlarıyla dolu. Yarım gün kadar burada gezip tekrardan yola koyulduk ve konaklayacağımız otele doğru ilerledik. İsimleri çok iyi hatırlamıyorum. Tura yaklaşık 10 yıl önce gittiğimden aklıma yer etmiş bir daha görmeye değer olan yerleri sizlerle paylaşıyorum.

Ertesi sabah erkenden uyandık ve Mısır’a sınırı olan o büyüleyici manzara için İsrail Negev Çölü’ne doğru yola çıktık. Negev Çölü, İsrail’in kara alanlarından yarısından fazlasını kapsayarak göz alabildiğince uzanıyor. Farklı kırmızı tonlarından pembeye kadar değişik tonlar sunan büyülü gün doğumu veya gün batımı manzarasına hayran kalıyorsunuz. Çölde bir ATV turuna katılın, Negev Deve Çiftliği’nde deve safarilerinde eğlenin ve mutlaka bir deveye binin ya da jeoloji meraklıların çok sevdiği Timna Park’nın kum taşı sütunlarını yakından görün. Macera severler Ramon Krateri çevresinde ve Ein Avdat Vadisi boyunca yürümekten heyecan duyacaklardır. Krateri geçip Ramon’un dişine kadar yürüyüş yapmak istiyorsanız, kavurucu sıcağa rağmen mutlaka yürüyün ve elinizden asla suyunuzu eksik etmeyin. Çünkü çok sıcak! Burada bir gece Bedevi olarak adlandırılan çadırlarda kaldık. Türk yemeklerini aratmayacak zengin mutfağı ile karşıladılar bizleri. Kebaptan tutun da safranlı pilava kadar... Gece kalmayı düşünüyorsanız eğer, mutlaka yanınızda böcek ilacı ve uyku tulumu olmalı. Zira ertesi sabah ayakkabımı giyerken içinden akrep çıkmış olması benim yaşadığım en büyük paniklerden biriydi diyebilirim. Gecemizi çadırda geçirdikten sonra bahçesiyle büyüleyen kendini orada bırakmak isteyeceğin o muhteşem Haifa Şehri’nin botanik bahçesine doğru yol aldık.
Kudüs, İsrail’deki tüm tarihi yerleri temsil eder, Tel Aviv ise modern mimariler, yemek olanakları ve kafe kültürü ile ilgilidir. Haifa Şehri'nin ise doğal güzellikleriyle etkilenmemek elde değil. Bu güzel kuzey kentinin en önemli özelliği, bir dizi tertemiz yeşil terasta, denize bakan yamaçlarda kurulmuş Bahai Bahçeleri’dir. Haifa’nın birçok turist için büyük cazibesi, kuzeyi keşfetmek için mükemmel bir üs olmasından kaynaklanıyor.
Akko, Carmel Dağı ve Caesarea gibi büyüleyici yerler Haifa’nın hemen yanı başında yer alıyor. Nazareth ve Megiddo Dağı gibi yerleri bile buradan bir günlük geziyle kolayca görebilirsiniz. Ülkenin en rahat şehirlerinden biri olan Haifa, İsrail seyahatlerinin önemli bir parçasını oluşturuyor çünkü limanın olduğu ve tüm ticari olarak aktif çalışan yeridir. Bir anda ülkenin en aşağısından en yukarısına seyahat ettik. Buraya gelmemizdeki önemli amaçlarından bir tanesi, sponsor olan Amerika’nın tüm dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen turistler için özel bir gece düzenlemiş olmasıydı. Bizler de bu bölgede 1 gece kalarak turumuzun 3. gününü tamamlamış olduk.
Sabah erkenden kalktık ve Suriye’ye sınırı olan Qiryat Shemona şehrine doğru yola çıktık. Burayı çok detaylı anlatamayacağım çünkü burada yaşayan, bize tarihini anlatan ve bizi orada karşılayan o güzel insanların maalesef biz döndükten sonra o bölgeye yapılan saldırı sonucu hayatlarını kaybettiklerini öğrenmiştik. Yaklaşık 6 gün kadar önce orada 70 kişiye yakın insan vardı; güvenliği, askeri, sağlıkçısı ve bizler... Bir yandan şanslı olduğumuzu düşünürken bir yandan da o güzel insanların artık yaşamıyor olması beni derinden etkilemişti.
Buradan Jerusalem’e doğru yola çıktık. O muhteşem kutsal bölgeye doğru... Tabi ki yolda birkaç yerde durduk. Askeri eğitimlerinin ne kadar iyi olduklarını biliyoruz. Köpeklerin eğitiminin olduğu özel bir alan yolumuzun üstündeydi ve oraya da uğramadan edemedik. Nasıl eğitim verdiklerini, onlara ne kadar özendiklerine şahit olduk. Farklı bir deneyimdi tabi bunlara gözlemlemek... Aslında hemen varmak istemiyorduk Jerusalem’e çünkü burada cuma ve cumartesi konaklayacağımız için bolca vaktimiz olacaktı. Aynı şekilde yolda devam ederken; Nasıra Kasabası’na da uğradık. Burası; Hz. İsa’nın İncil’deki hikayesinde geçen bir yer olan Nasıra kasabası. Ülkenin başlıca hac destinasyonlarından biri. Buradaki kutsal yerler, dünyada Hristiyan inancında olanlar için en önemli alanlar olarak kabul edilir. Vahiy gelen ve Hz. İsa’nın büyüdüğü yer de burasıdır. Bundan dolayı kent merkezi bu tarihi olayları kutlayan önemli kiliselere ev sahipliği yapıyor. Duyuru Bazilikası’nı mutlaka görmenizi öneririm. Ayrıca eski kent sokaklarında unutulmaz bir gezi yapabilir ve hareketli pazar alanını keşfe çıkabilirsiniz. Özellikle pazar alanını gezmek istiyorsanız perşembe günü en doğru zaman. Dediğim gibi cuma ve cumartesi ülkede pek hayat yok. Özellikle de Jerusalem’de. İhtişamıyla güzel, büyüleyen 3 dinin ortak noktası olan Jerusalem’e vardık. Aslında İsrail’e sadece burayı görmek için bile gitmek gerekir.

Uzun tarihiyle sizi etkileyecek bir yer olan Kudüs - Jerusalem, eski kentinin karamel renkli sokakları üzerinde parlayan Kaya Kubbesi’nin altın kaskıyla dünyanın en tanınmış iskeletlerinden birine sahip. Bu antik kent, tek tanrılı inançların tümü için derin bir dini öneme sahip ve kentin eski bölgesindeki labirent geçitler, dini yapılar ve akıllara durgunluk veren bir tarihi zenginlikle dolu. Eski şehri saran surlar boyunca yürüyüşe çıkarak harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Şehrin muhteşem müzelerini keşfedebilir ve kralların, haçlıların ve fatihlerin tümünün savaştığı solgun alanlarla yürüyüşe çıkabilirsiniz. Kudüs, son derece büyüleyici ve kafa karıştırıcı bir yer olarak sizi çok etkileyecektir. Dini açıdan herhangi bir obje ve hediyelik eşya almak istiyorsanız kesinlikle en doğru noktadasınız. Cuma öğlen vakitlerine geldiğinde Camii’den yükselen öğle namazı için ezan sesi, cuma akşamı başlayıp cumartesi akşam biten Shabat için dualarını okuyan Yahudiler ve pazar sabahı ise Kiliseden yükselen çan sesi... Başka nerede olabilir ki? Bu alana giderken özellikle kıyafetlerinize dikkat etmeniz gerekir. Mini şort veya etek kesinlikle yasak. Dua etmek ve Kotel’e yani Ağlama Duvarına dileğinizi bırakmak istiyorsanız mutlaka dikkat etmeniz gerekir. Kotel’e doğru yola çıktığınızda bir anda önünüzü işportacılar kesiyor ve şu meşhur Kabala kırmızı ip bilekliklerinden satıyorlar. Dikkat edin de kazıklanmayın. 😊 Kaya Kubbesi için özel izinle içeri giriliyor. Bizler grupla geldiğimiz için girememiştik ama umarım tekrardan giderim ve oraya girme şansını yakalarım.
Jerusalem’e geldiğinizde uğramanız gereken ikinci önemli yer ise; Yad Vashem müzesidir. Burası İkinci Dünya Savaşında yaşananları anmak için yapılmış bir müzedir. Kesinlikle o günleri tüm vücudunuzda hissedeceğinizden eminim. İki ayrı müze olarak yapılmış. Bir tanesi çocuklara özel diğeri ise tüm olanları anlatmak için yapılmıştır. Üçgen şeklinde olan müze, baskı politikasına göre dizayn edilmiş olup sonunda özgürlüğe kavuşmaya göre tarihi olarak düzenlenmiştir. Beni en çok etkileyen ve göz yaşlarıma engel olamamama sebep olan yer sadece çocuklar için yapılan müzeydi. Duvarda onlarca resim, müzenin tam ortasında yanan 1 adet mum ve etrafında ölen çocuk sayısı kadar ayna vardı. Aslında ne kadar çok ışık yaydıklarını anlatan bir görseldi. Yazarken bile tekrardan aynı hissi hissettim. Fotoğraf çekmek yasak olduğu içi oraya gittiğinizde mutlaka hafızanıza yerleştirmenizde fayda var. Mutlaka Yad Vashem müzesine uğrayıp tarihin en derin noktasının görülmesi gerekir.
Gece hayatı malum olmadığı için pazar sabahı Jerusalem’de meşhur olan lüks AVM - Pasaj gibi bir yere gittik. İnanılmaz lüks mağazaların olduğu ve mola verip dinlenmek için kahve içebileceğiniz bir alan diyebiliriz. AVM'nin çeşitli yerlerinden yükselen o sokak sanatçılarının müzikleri ruhunuzu da aynı zamanda dinlendirmeye yardımcı oluyor. Akşamüstüne doğru Jerusalem turumuz bitmişti ve İsrail Ölü Deniz için yola çıktık.
Yeryüzündeki en düşük nokta ve dünyanın en tuhaf doğal harikalarından biri olan Ölü Deniz, hiç kimsenin dibe batmayacağı, mineral bakımından zengin ve aşırı tuzlu bir deniz. Büyük Rift Vadisi’nin uçurumları tarafından tıkanmış bu tuhaf su kütlesi, yüzyıllardır var ve var olmaya devam ediyor. Ölü Deniz’de güzel bir deniz keyfi yaşayabilir ve batıp batmadığınızı kendiniz de kontrol edebilirsiniz. Özellikle biz bayanlar batmasak bile cildimiz için batmaya çalışma çabasıyla baya uğraştık diyebiliriz. 😊 Tekne gezileri de Ölü Deniz’in en güzel manzaralarını görmek için katılabileceğiniz popüler etkinlikler arasındadır. Eğer ki vücudunuzda açık yaranız var ise bir kere daha düşünün denize girmek için. Bir gece buranın yakınlarda bir pansiyonda konakladık ve ertesi sabah daha doğrusu gün doğumu için Masada’ya doğru yola çıktık.
Masada’nın Ölü Deniz bölgesinin engebeli manzarasına bakan dağ kalesi, inanılmaz manzaralara ve büyüleyici bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Burası Kral Herod’un bir zamanlar güçlü sarayının durduğu ve Zealot'ların Roma Lejyon'larına karşı son savaşlarını verdiği yer. Yürüyüşe çıkmak istiyorsanız dolambaçlı Yılan Yolu, mükemmel panoramalar ile tepeye ulaşmanın en güzel yolunu size sunuyor. Yürümek istemiyorsanız teleferiğe de binebilir ve yorulmadan bu benzersiz manzarayı izleyebilirsiniz. Mutlaka sabah erken saatlerde gitmekte fayda var. Biz o saatte gitmiş olmamıza rağmen hava 30 derecenin üstündeydi. Öğlen saatlerinde ise 60 dereceye kadar çıkabililiyor. Tabi ki de tüm turda olduğu gibi emzik gibi su şişelerimizi yanımızdan asla ve asla ayırmıyorduk. 😊

Turun sonlarına doğru yaklaştığımızda o hep merak ettiğim Tel Aviv’e doğru yola çıktık. Yine yolda durarak, İsrail Yafa Şehri’ne uğradık. Bal renginde bir taştan oluşan kart postal güzelliğindeki binaları ile ünlü Jaffa, tarihi bir liman olarak görkemli bir geçmişe sahip. Keyifle dolaşmak için ideal olan bir bit pazarına ev sahipliği yapan Jaffa, bitişiğindeki modern Tel Aviv Tiyatrosu’nda sizi tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Bir zamanlar eski Akdeniz imparatorluklarının büyük gemilerinin demirlediği Jaffa Limanı, günümüzde kafelerle dolu ve öğleden sonraları gezmek için tam bir cennet.
En sonunda Tel Aviv’e vardık ve otele yerleştik. Hemen kendimizi sahile bıraktık. Denizi kesinlikle muhteşem... Eeee en nihayetinde Akdeniz. 😊 Denize giderken sadece yanınıza güneş kremi ve havlunuzu almanızı öneririm. Hırsızlık olayları inanılmaz yüksek. Bütün gün denizde vakit geçirdikten sonra sahil boyunca uzanan iki saat sonra kendinizi Ashdod’da bulabilirsiniz. Türklerin çok olduğu bölge diye adlandırılıyor hatta.
Tel Aviv’in geceleri diye bir söz vardır. "Anlatılmaz, yaşanır!" diyebileceğim bir yer. Sahilde eğlence, sabahları cafe olan akşamları bara dönüşen yerlerde sabaha kadar sürüyor. Club’a gitmek istiyorsanız şehrin merkezine inmeniz gerekiyor. Burada clublara girmek için 21 yaşını doldurmuş olmalısınız. Kesinlikle 21 yaşının altındakilere alkol satışı yapılmıyor. Ben gittiğimde 21 yaşımı doldurmama günler var diye kırmayıp içeri almışlardı. Eğlencenin gerçekten müthiş olduğu bir şehir diyebiliriz. Kesinlikle gitmenizi tavsiye ederim.
Tel Aviv’de 2 gün kaldıktan sonra dönüş vakti gelmeden güneşin doğuşunu izlemek için sahile gitmiştim. Tek başıma gitmek cesaretini almak gerçekten zordu ama kimsenin kimseyi rahatsız etmediğini geldiğim gün de fark etmiştim. Zaten o saatlerde koşusunu ve yürüyüşünü yapan birkaç kişi daha vardı. Mutlaka güneşin doğuşunu ve batışını başka bir ülkeden de izlemenizi tavsiye ederim. Kendinizi evinizde hissettiriyor olması inanılmaz bir deneyim diyebilirim.
Arada detay olarak bölmek istemediğim için sona sakladım. Eğer ki tek başınıza gitmeyi planlıyorsanız araç kiralamanızı tavsiye ederim. Çünkü bu yerleri gezerken toplu taşıma ile gitmek yorucu olabiliyor. Metro henüz olmadığı için ülkede araba daha büyük rahatlık olacaktır. Yemekler konusu ise eğer ki damak tadınızda baharat zenginliği var ise rahat edebilirsiniz eğer ki yok ise zorlanabilirsiniz. Ben gittiğimde çok zorluk yaşamadım. Bizim alışkın olduğumuz damak tadına yakın diyebiliriz. Tek zorlandığım şey, her yurt dışına çıktığımda sabah kahvaltıda beyaz peynirin olmayışıdır. Burada daha çok labne peynir bulabilirsiniz. Dediğim gibi çok fazla zorlanacağınızı düşünmüyorum.
İlk seyahatimin olması mı yoksa İsrail’in o büyüleyici şehirleri mi bilemedim ama kesinlikle büyük keyif aldığım bir geziydi. Tüm detayları hatırlamasam bile elimden geldiğince etkilendiğim yerleri kaleme almaya çalıştım. Umarım yazım sizlere yardımcı olur. Yolunuz düşerse mutlaka gezin. Yolunuz düşmüyorsa bile şiddetle tavsiye ederim. Şimdiden iyi yolculuklar.
Bir sonraki seyahatte görüşmek üzere...
Eslin Amram
ig: eslin.a
Comentários