"Ortaçağ'da 3 Gün" - Misafir Yazarlar Serra & Yusuf Amram'dan büyüleyici Güney Almanya
- ezgsumer
- May 8, 2020
- 6 min read
Updated: May 9, 2020
Hamburg’dan "Moin!" değerli okuyucular!
Sizleri 2019 yılının Eylül ayında yaptığımız Bavyera bölgesindeki şatoları keşif seyahatimizle malum Covid-19 günlerinde biraz olsun büyüleyici bir yolculuğa çıkarmak isteriz. Birçok seyahat blogunda ve seyahat önerilerinde yer alan klasik 'Romantik Yol’ rotasında bulunan birkaç noktayı ve kendi merakımız ve eğlence isteğimiz doğrultusunda gezdiğimiz çeşitli yerleri anlatacağız. Haydi başlayalım.
Rothenburg ob der Tauber
Seyahatimizi Hamburg’dan, Romantik Yol için başlangıç noktası olarak kabul edilen Würzburg’a yaptığımız tren yolculuğu ile başlattık. Büyük bir heyecanla araba kiralama noktasına gittik ve aracımızı teslim aldık. Würzburg’da yalnızca bu işlem için vakit geçirdik, bizim için ilk gezilecek yer herkesin de bildiği Romantik Yol’un en keyifli noktalarından biri olan Rothenburg ob der Tauber şehri oldu. Bu şehir oldukça turistik bir nokta, bu sebeple rahatça gezebilmek için gitmeyi tercih ettiğiniz zaman çok önemli. Eylül ayı iyi bir zamanlamaydı diyebiliriz. Rothenburg ob der Tauber surlarla çevrili bir ortaçağ şehri, dolayısıyla içeride araç kullanımı yasak. Siz de araba ile seyahat ediyorsanız park yeri için surların hemen dışında bulunan ücretli otoparkları kullanabilirsiniz. Tek bir park alanı hedeflemenize gerek yok çünkü şehrin birkaç giriş kapısı olduğunu şehrin haritasının bulunduğu tabelalardan fark edeceksiniz.

Yemek molası ile birlikte 3 saatte gezilebilecek bir yer. Bu yüzden seyahatinizde ara bir nokta olarak düşünebilirsiniz. Yürüdüğünüz her an etrafınızda at üzerinde şövalyeleri, orta çağ kıyafetleri içerisinde insanları hayal etmeniz çok normal çünkü şehir tamamen olduğu şekilde korunmuş ve gerçekten sizi içine çekiyor. Şehrin merkezine geldiğinizde çevrenizde Noel zamanı olmasa bile size o atmosferi hissettiren bir çok mağaza görebilirsiniz. Önerebileceğimiz 2 güzel şey: Şehir manzarası için belediye binasının tepesinde yer alan kuleye tırmanmak ve bu bölgeye özel olan Almanca kar topu anlamına gelen ‘Schneeball' isimli tatlıyı denemek. Normal şekilde başlayıp en son noktasına vardığınızda, sadece yarım insan vücudunun (!) geçebileceğini düşündürecek kadar dar merdivenlerle son bulan bu kule muhteşem bir manzarayı sizlere sunuyor. Eğer kapalı alan ve yükseklik korkunuz var ise kaçınmanız gereken bir deneyim çünkü etrafı açık olan bu kulenin tepesinde ancak 3 kişi aynı anda bulunabiliyor ve öyle bir yükseklikte tek başınıza hissetmek gerçekten hem büyüleyici hem ürpertici oluyor.

Schneeball denemeden geçmeyin
Schneeball için Zuckerbäckerei isimli minik kafeyi tercih etmiştik. Bu tatlı kızartılmış hamurdan yapılıyor. Biz açıkçası yerel tatları denemek istediğimiz için iki farklı tipini almıştık ancak 2 kişi için 1 adet yetecektir. Eğer yerel tatları denemeyi siz de seviyorsanız listenize ekleyin ancak beklentinizi de çok yüksek tutmayın.

Tatlı deneyimimizden sonra bu şehrin en bilinen noktası olan yerde tabii ki fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik.
Tübingen
Şehir yürüyüşümüzü tamamladıktan sonra arabamıza binip ilk gece konaklamamızı yapacağımız Tübingen’e doğru yola çıktık. Konaklama olarak bu şehri seçmemizin sebebi tamamen bir sonraki gün başlayacağımız şato rotasına yakın olmasıdır. Yolculuğumuzda daima navigasyondan yeşil yolları tercih ettik. Yolculuk çok kıvrımlı olsa da Yeşilin 50 Tonu’na doyacağınızı söyleyebiliriz. Tüm seyahat boyunca Almanya’da yollar ile ilgili dikkat etmeniz gereken çok önemli bir noktadan da bahsetmek isteriz, atlamamakta fayda var. Almanya’da otobanlarda hız sınırı yok ancak şehir içi ve sayfiye yollarında çok dikkatle uymanız gereken hız sınırı kuralları var, aman gözden kaçırmayın…
Akşam vardığımız Tübingen’de otelimize yerleşerek hızlı bir akşam yemeği sonrası şehrin ortasından geçen Neckar Nehri üzerindeki Eberhard Köprüsü’nden görülen manzaranın keyfini çıkararak günümüzü sonlandırdık.

1. Gece Konaklama: Hotel Alte Krone
Lichtenstein Şatosu
Gezimizin 2. gününe büyük bir heyecanla başladık, sabah erken saatte ilk durağımız olan Lichtenstein Şatosu'na doğru yola çıktık. Bu şato gezdiğimiz toplam 4 şato / kale arasında en etkilendiğimizdi diyebiliriz. Tamamen olduğu gibi korunmuş. İçerisine adım attığınız andan itibaren tarihte yolculuğa çıktığınız ve kesinlikle ‘evinizde hissettiğiniz’ bir yer. Bu kadar büyüleyici olmasının sebeplerinden bir tanesi de bu şato asla müzeleştirilmemiş. Tam tersi, eşyalar olduğu halde bırakılmış olmasıdır. İçeride bulunan eşyalar, camlar arkasında değil elinizi uzatsanız değebileceğiniz bir yakınlıktadır. 1200'lerden bu yana yalnızca 1800’lerde bir kısmı üzerine inşa edilerek bir daha değiştirilmemiş olması apayrı etkileyici. Günümüzde de hala sahibi olan ailenin kendi serveti tarafından karşılanarak korunmaktadır. İsmi genel olarak Liechtenstein ülkesi ile karıştırılmakta ve arada bir bağlantı olup olmadığı merak edilmektedir. Öğrendiğimiz bilgiye göre ismi beyaz kayalığın üzerine yapıldığı için Almanca’da ışık, aydınlık anlamına gelen 'Licht' ve taş anlamına gelen 'Stein' kelimelerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Kendinizi şövalye döneminde hissetmek istiyorsanız kesinlikle görmeniz gereken bir yer. Biz çok sevdik. Şato oldukça ufak, rehberli tur yalnızca 45 dakika sürüyor. Dolayısıyla gününüzü buna göre planlamanızı öneririz. Rehberli anlatım sonrasında bahçesinde birkaç fotoğraf ile turunuzu sonlandırabilirsiniz. Maalesef şato içerisinde fotoğraf çekimi yasak…
Hohenzollern Kalesi
Büyüleyici Lichtenstein Şatosu sonrasında turumuza arasında çok da mesafe olmayan Hohenzollern Kalesi ile devam ettik. Muhteşem manzarası olan bir tepe üzerine kurulmuş bu kale oldukça büyük ve mevcut zamanda da kraliyet ailesi tarafından çeşitli yemek davetleri amacıyla kullanılmaya devam ediliyor. Burada en büyülendiğimiz şeylerden bir tanesi kaledeki turun başladığı ilk alanda duvarlara isimlerle işlenmiş dev bir soyağacı ile karşılaşmış olmamızdı. 900'lü yıllardan günümüze kadar olan tüm hanedanlıklar, başındaki kişiler ve veliahtları yer alan bu soyağacına hala devam edilmektedir. Kale ziyarete açık olup odalarındaki tüm eşyalar korunmuştur, rehberli tur eşliğinde burayı gezebilirsiniz. Bahçesinde bir yemek alanı bulunuyor, biz burada öğle yemeğimizi yiyip gezimize devam ettik.

Rollercoaster macerasına hazır mısınız?
Şimdi turun en eğlenceli kısmına geldik; Doğal Rollercoaster maceramız. Mutlaka sosyal medyada videolarını sizler de görmüşsünüzdür. Ağaçlıklar arasından dağın tepesinden aşağıya inen bir rollercoaster... Turunuza bu eğlenceli detayı da ekleyerek gününüze renk katabilirsiniz çünkü bu bölge dağlık alanlarla kaplı ve bunu yapabileceğiniz birçok seçenek mevcut. Biz Alpsee Bergwelt’i tercih ettik. Aracınızı ancak aşağıda bırakabilirsiniz çünkü tepeye teleferik ile çıkılıyor. Tepeye vardığımızda ilginç bir şekilde bir lama çiftliği bizi karşıladı. Lamalarla ilgilendikten sonra daha fazla zaman kaybetmeyip Rollercoaster ile aşağıya inmek için biletimizi verdik. İlginç bir sistem çünkü tek kişilik vagonlar ile aşağı iniyorsunuz ve vagonun hızını ve frenlerini kontrol etmek tamamen sizin elinizde. Aşağıya inen yol boyunca hangi noktalarda hızlanıp hangi virajlarda frenlemeniz gerektiği tabelalar ile size gösteriliyor. Biz aşağı inerken yağmur yağmaya başlamıştı, dolayısıyla adrenalin seviyesinin daha da arttığını söyleyebiliriz. Siz yine de hava durumunu kontrol edin.

Konaklama için Schwangau bölgesine doğru yola çıktık. Yola çıkış noktamızdan biraz zaman alıyor. Bu nokta Almanya’nın güney sınırına yakın bir bölge, dolayısıyla pansiyonumuza vardığımızda karnımız fazlasıyla acıkmıştı ve yorgun düşmüştük. Restoran saatlerini mutlaka gitmeden önce kontrol edin çünkü Almanya’da çoğu restoran açık olsa bile mutfak kapanış saatleri çok erken oluyor. Konaklama olarak biz bir sonraki gün kolaylık olması ve tabii ki biraz da romantik olması açısından Neuschwanstein Şatosunu gören ‘omantic Pension Albrecht’te kalmıştık ancak pansiyon yönetimi kaynaklı maalesef hayalkırıklığı ile sonuçlandı. Bunun yerine siz de araba ile seyahat ediyorsanız yakında bulunan Füssen şehrinde konaklama ayarlamanızı öneririz.
2. Gece Konaklama: Romantic Pension Albrecht
Neuschwanstein Şatosu
3. günümüzü Neuschwanstein Şatosu - Hohenschwangau Kalesi ve Oberammergau kasabasına ayırdık. Oberammergau Kasabası normalde planımızda yoktu ancak şato ve kaledeki rehberli turların gruplara ayrılmış planlı süreleri olması sebebiyle öngördüğümüzden erken bitmiş oldu. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan bir tanesi; bu şato ve kaleyi gezmek planınızda var ise mutlaka rehberli paket tur programları için önceden rezervasyon yapmanız gerektiğidir. Bir diğeri de şato ve kalenin olduğu noktalara araç ile gidilmiyor olmasıdır. Aracınızı bırakabileceğiniz bir otopark mevcut. Buradan belirli saatlerde kalkan tur otobüsleri ile veya yürüyerek şato ve kaleye varabilirsiniz. Neuschwanstein oldukça tepede kalıyor burası için tur otobüsünü kullanmanızı öneririz. Yürüyüş rotası oldukça maceralı, hiking tadında geçecektir.
Neuschwanstein’ın büyüleyiciliğini anlatmamıza gerek yok. Ancak görebileceğiniz en güzel noktalardan biri olarak şatoya girmeden önce Mariensbrücke’ye gitmenizi öneririz. Köprü üzerinde bir kaç adım attıktan sonra aşağıdaki büyüleyici manzara ile karşılaşıyorsunuz. Bizim ziyaretimiz sırasında hava hafif yağmurlu ve sisliydi, dolayısıyla masalsı görüntüye biraz da ürpertici görkemli bir his eklendi.

Sonrasında rehberli turumuza katıldık, açıkçası dışı muhteşem derecede büyüleyici olan bu şatonun içi bizi bir Lichtenstein Şatosu kadar etkilemedi çünkü gezdirilen kısım şatonun oldukça küçük bir kısmı. Geri kalan kısımlar ziyarete kapalı ve fazlasıyla modernleştirilmiş, tam bir müze havasında.
Tur sırasında verilen ilginç bilgilerden bir tanesi bu şato verdiği havanın aksine oldukça yeni bir şatodur. 1200’lerde burada yer alan orijinal şato yanmış, yerine mevcut hali 1800’lerin sonlarında inşa edilmiştir. İnşası sırasında dönemin Bavyera Kralı olan 2. Ludwig’in şatonun tam karşısında yer alan Hohenschwangau Kalesi içerisinde süreci dürbünlü teleskopu ile izlediği bir odası olmasıdır.
Hohenschwangau Kalesi
Neuschwanstein Şato turumuzdan sonra turumuzun saati sebebi ile hemen Hohenschwangau Kalesi’ne geçtik. Bu kale içerisinde ilgimizi çeken üç nokta oldu; birincisi bu şatonun duvarlarında yer alan tabloların hepsi o dönemin tarihini altında yer alan yazılarla anlatan resimlerle kaplıdır ve 2. Ludwig’in babası 2. Maximilian o dönemin nasıl geçtiğini gelecekte insanlar da öğrensin diye adeta bir görsel ansiklopedi oluşturtmuştur. Bu resimler romantik dönemde yapılması sebebiyle hiçbir resimde kan yer almaz. Resimlerde atlarından kılıçlanarak düşen insanlar, öldürülen insanların hepsi baygınlık geçiriyor gibi gözükmektedir. Asla kötü bir ögeye yer verilmemiştir. Diğer etkileyen nokta ise 2. Ludwig’in annesi Maria’nın odasında gördüklerimizdi. Odayı incelerken duvarlarda bir tanıdıklık hissi yaşadık. Şaşırtıcı bir şekilde oda adeta ülkemizi yansıtıyordu. İstanbul Boğazı’ndan ve ülkemizdeki çeşitli yerlerin çizimleri ve isimleri yer alıyordu. Bunun sebebi Maria’nın yaptığı bir seyahat sonrası oldukça büyülenmiş olması olduğunu öğrendik. Üçüncüsü ise 2. Ludwig’in kuğulara olan hayranlığı oldu, iki yapıda da her türlü nesne üzerinde kuğu figürleri ve desenlerine rastladık.

Oberammergau Kasabası
Alpsee etrafında kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra günümüzün geri kalanını geçirmek üzere arkadaşımızdan aldığımız tavsiye ile yakında bulunan Oberammergau kasabasına doğru yola çıktık. Burası 1-2 saat vakit geçirebileceğiniz tatlı bir Bavyera kasabası. Bizi şaşırtan kısmı ise bulunan her yapının üzerinde Hz. İsa ve Hristiyanlık ile ilgili figürlerin olmasıydı.


Akşam yemeği için Füssen şehrini tercih ettik, Zum Hechten - Schenke & Wirtshaus’da yemek yedik. Genel olarak bu bölgede mutlaka König Ludwig Dunkel Bier (koyu birayı) içmenizi tavsiye ederiz. Gerçekten çok lezzetliydi. Turumuzun son akşamını lezzetli bir yemekle tamamladıktan sonra pansiyonumuza döndük.
Bir sonraki sabah erken saatte Würzburg’daki trenimize yetişmek üzere yola çıktık.
Bu seyahat Almanya’da görmek istediğimiz şatolar için güzel bir başlangıç oldu. Sizinle paylaşmaktan mutluluk duyduk.
Serra & Yusuf Amram
Seyahat Önerileri:
Konaklama:
Tübingen: Hotel Alte Krone
Hohenschwangau: Romantic Pension Albrecht
Restoran & Cafe:
Kommentare